30 Mart 2020 Pazartesi

ZİHİN HARİTALARI


     
    Zihin Haritası, düşünceleri, fikirleri ve kavramları öğrenmenin ve öğretmenin etkin bir yoludur. 
Beyin haritaları aracılığı ile bilgiler arasında bağlantılar kurularak daha iyi öğrenilir, depolanır, hatırlanır ve kullanılır. 
  
   Zihin haritası hazırlanırken önce sayfanın ortasına konunun başlığını veya ana fikrini temsil eden bir kelime, şekil, ifade veya anahtar kelime yerleştirilir. Merkezdeki ana başlıktan ışınsal olarak dallanmalarla ilişkili anahtar kelimeler, ifadeler, fikirler, gerçekler, semboller ve şekiller yerleştirilerek hiyerarşik bir grafik resim oluşturulur.
    Etkin not tutmanın yanında, öğrenciler ödevini yaparken, belli bir konuda bir yazı veya kompozisyon yazarken, özellikle başlangıçta düşüncelerinin organizasyonu ve planlanması için Zihin Haritaları tekniğini kullanabilirler. Öğrenciler bu tekniği aynı zamanda karar verme aşamalarında, problem çözme süreçlerinde, bilgilerin görselleştirilmesinde, organize olmada ve tekrar etmede kullanabilirler.
    Geleneksel notlar  cümlelerin birleşmesinden oluşmakta ve beynin daha çok sol yarım küresini uyarmaktadır. Beynin sol tarafı mantığı, matematiği, sayıları, doğrusal düşünmeyi, analiz ve dili kontrol ederken, zihin haritaları görsel, artistik ve yaratıcı düşünme uyarılarını da kullanarak beynin sağ yarım küresini de aktif hale getirmektedir. Bilginin öğrenme sürecini kısaltır. 
     O zaman ;
“Zihin Haritaları” beynin her iki yarım küresinin birlikte ve dengeli olarak kullanılmasını sağlayan çok önemli bir hafıza tekniğidir.
   diyebiliriz.
Zihin haritalarını çizmek için kağıt kalem yeterli olabileceği gibi bilgisayar programlarından yararlanmak da mümkündür.
   Zihin haritaları;
   ▪ Hatırlamayı kolaylaştırmaktadır.
   ▪ Daha az zamanda daha çok iş yapmayı sağlar.
   ▪ Hafıza gücünü geliştirir.
   ▪ Anlamayı kolaylaştırmakta ve öğrenmeyi hızlandırır.
   ▪ Yaratıcı düşünmeyi ve hayal gücünü geliştirir.
   ▪ Öğrenilen bilgilerin tekrarını kolaylaştırmaktadır.
   ▪Zihin Haritası hazırlarken bilgiler ve fikirler arasındaki ilişkileri düşünmek ve sorular sormak öğrenmeyi kolaylaştırır.
    Zihin haritası örneğinin adresi aşağıda verilmiştir.
    

25 Mart 2020 Çarşamba

KAVRAM HARİTALARI


   Kavram haritası basit anlamda bir öğrenme, öğretme stratejisidir. Kavramları ve kavramların birbirleriyle olan ilişkilerini gösteren iki boyutlu bir şemadır.

  Öğrenciler bir ders konusu anlatımında ya da okuduğu bir ders konusunu anlamak için önce o konudaki kavramları belirlemeli ve bu kavramlar arasındaki ilişkileri anlamaya çalışmalıdır. Öğrenme, öğrencinin kendi çabası ile oluşur. Öğrenci kendi başına kavramları düşünebilmeli ve onları ilişkilendirebilmelidir. 

   Kavram haritaları, bilginin zihinde somut ve görsel olarak düzenlenmesini sağlayarak anlamlı öğrenmeyi sağlar.

   Anlamlı öğrenme; Bireylerin, öğretimin bir sonucu olarak önceden edindikleri bilgilerle yenileri arasında bağlantı kurarak anlamlı bir bütün oluşturmalarıdır. Ezbere öğrenme ise anlamadan ya da önceki bilgilerle bağlantı kurmadan bilgilerin alınmasıdır. Öğrenmeyi gözle görülür biçimde arttırır. Öğrenciler arasındaki diğer bireysel farklılıklara hitap eder. Pek çok değişik konu, öğretim aşaması ve not seviyesi için uygundur. Öğrenilmesi, öğretilmesi ve kullanılması kolaydır. Kapsam temellidir.

   Öğrenciler okul yılları süresince, kavram haritaları oluşturmayı öğrendikçe kavramlar arasında bağlantılar kurmaya alışırlar. Öğrenciler kavram haritaları oluşturmaya devam ettikçe bilgileri organize etme ve bilgiyi transfer etme yetenekleri gelişecektir.

    Kavram Haritaları Nasıl Oluşturulur

   Öğretilecek konunun kavramları listelenir. Eşya ve olayların tekil örnekleri, özel adlar kavram olmadıkları için bu listeye alınmaz. İlkeler ve kavramlar arası ilişkiler de bu listeye dahil değildir. Kavramların açıklamaları da yazılmaz.

   Kavramlar listesinden en genel veya en üst düzeyde olan sözcük ayrı bir sayfanın başına yazılır. Bundan sonra öğretilmek istenen ilişkili kavramlar aşamalı bir düzende sayfaya yerleştirilir. Düşey düzenlemede en genel kavram en üstte, eşit genellikteki kavramlar aynı satırda, diğer kavramlar da genellik derecelerine göre azalan sırada sayfanın altına doğru sıralanır.
  
   Kavramlar haritadaki değer sözcüklerden kolayca ayırt edilebilmelidir. Bunun için kavramlar kutu veya yuvarlak içine alınır.

  Öğretilmek istenilen kavramlar arası ilişkiler genelleme ve ilkeler ayrıca listelenir.

   Kavram haritasında iki kavram arasındaki ilişkiyi göstermek üzere iki kutu bir çizgi ile bağlanır. İlişki bu çizginin üzerine birkaç kelimelik bir ibareyle yazılır. Harita başlangıçta basit tutulmalıdır. Harita çok sayıda kavramı ilişkiyi ve ilkeyi içeriyorsa önce en önemli elemanları topluca gösteren bir genel harita, sonra genel haritanın bölümlerini ayrı ayrı gösteren ayrıntılı haritalar yapılmalıdır.

   Kavram haritaları, bir konu öğretilirken defalarda kullanılabilir. (başlangıç aşamasında, gelişme aşamasında, açıklama aşamasında ve değerlendirme aşamasında.)
  
   I. Aşamada Kavram Haritasının Kullanılması;
   Kavram haritası bir başlangıç çalışmasında kullanılırsa, daha sonraki aşamalarda öğrencilerden aynı kavramı yeniden haritalandırmaları istenebilir. Böylece öğrencilerin öğrenmelerinde ne kadar önemli bir gelişme olduğunu görsel olarak ölçme olanağı elde edilmiş olur.

   II. Aşamada Kavram Haritasının Kullanımı;
   Bu aşamada, kavram haritası öğrencilerin kavram değişiklikleri hakkındaki görüşlerini sergilemelerini sağlar ve onlar kavramların yeni yönlerini araştırdıkça konularda gelişir. Bu çalışma sırasında, öğrencilere kısmen tamamlanmış bir harita verip kavramı araştırıp öğrendikçe bu haritayı tamamlamalarını istemek, özellikle de öğrenciler kavram haritası yöntemini yeni öğreniyorsa, çok uygun olacaktır. Öğrenciler daha önce kavram haritası yapmışlarsa aynı haritayı kullanabilir ve farklı renkte bir kalem kullanarak onu değiştirebilirler. Bu değişiklikler de, bir kavramı araştırdıkça ne kadar çok yeni bilgi öğrendiklerini yansıtacaktır.

   III. Aşamada Kavram Haritasının Kullanımı;
   Açıklama aşamasında bir kavram haritası yapmak, öğrencilerin bir kavramdan ne anladıklarını görsel olarak yansıtması nedeniyle uygun olacaktır. Eğer kavramlar çok zor değilse, bunu kendileri yapabilirler, aksi halde onlara kısmen tamamlanmış bir harita verip gerisini tamamlamaları istenebilir. Okuduklarında ve kavramlardan ne anladıklarını özetlemeleri istenip, daha sonra bir kavram haritası çizmeleri istenebilir.

   IV. Aşamada Kavram Haritasının Kullanımı;
   Bu aşamada öğrencilerin, açıklama bölümünde çizmiş oldukları bir kavram haritasını aynı kavram için yeniden kullanmaları fakat farklı renkteki kalemlerle, geliştirme çalışmasında öğrendikleri doğrultusunda eklemeler yapmaları uygun olacaktır.

   Gelişme aşamasındaki kavram haritası, çapraz bağlantıları ve ileri düzeydeki önermeleri ile karmaşık görünebilir. Aynı zamanda, kısmen tamamlanmış bir haritayı öğrencilere vermek uygun bir yoldur.


   V. Aşamada Kavram Haritasının Kullanımı;
    Kavram haritası, pek çok değerlendirme çalışmalarına uygun bir metottur. Öğrencilerin bir kavramı ne kadar iyi anladıkları konusunda yararlı yollar sunmaktadır. Aynı zamanda, öğrencilerin anlamakta güçlük çektikleri kavramları belirlemek açısından da olasılıklar yaratır. Konu sonlarında çizilmesi istenen kavram haritalarıyla değerlendirme yapılabilir.

Kavram Haritası | SILA KELER
Kavram haritası örneğinin adresi aşağıda verilmiştir.

https://kelersila.wordpress.com/teorik-calismalar-2/kavram-haritasi/

GELİŞİM DÖNEMLERİ


Yeni Doğan
   İnsanlarda yeni doğan, ortalama 50-52 cm boyunda, 3.100-3.400 gr ağırlığında, diğer canlılarda olduğu gibi, temel bir davranış repertuarına ya da hayatta kalma becerilerine sahip bir canlıdır.
   İnsanların doğduklarında var kalma becerileri olarak refleksler ve içgüdülere sahiptirler. Refleksler, doğuştan getirilen, belli bir uyarana karşı yapılandırılmış basit tepkilerdir. Bir diğer ifadeyle genetik olarak gelen hayatta kalma mekanizmalarıdır ve otomatik olarak, bebeğin kontrolü dışında ortaya çıkarlar.
    Bazı refleksler doğuştan vardır ve süreklidir; bazıları ise potansiyel olarak vardır ve olgunlaşma neticesinde ortaya çıkar; bazıları ise doğuştan vardır fakat zamanla ortadan kalkar. Bebekler doğduklarında pek çok temel içgüdüye ve bunları gidermek için temel reflekslere sahiptirler. Örneğin, beslenme temel bir içgüdüdür. Bebekler kaynağa dönme (yanağına bir şey değdiğinde bebekler o yöne doğru döner), emme ve yutma refleksleri ile bu ihtiyaçlarını giderebilirler. Yani emzirme esnasında bebekler annelerinin memesi yanaklarına değdiğinde o tarafa döner, ağızlarında hissettiklerinde ise emerler ve sütü yutabilirler.

    Yaşam Boyu Fiziksel Gelişim
   Fiziksel gelişim denildiğinde, bedensel büyüme, hareketler, duyum ve algı alanlarında olan değişimler incelenmektedir. Bu alanlar, yaşamın ilk yıllarında en hızlı ilerlemelerin görüldüğü alanlardır.

1.      Yaşam Boyu Fiziksel ve Bedensel Değişmeler

Bedensel büyüme, doğum öncesinden başlayarak ergenliğin sonuna kadar devam eden ve vücut parçaları ve organlardaki ebat artışı ile tanımlanan bir süreçtir.
    Küçük yaşlarda son derece hızlı seyreden bu süreç, orta çocuklukta görece olarak yavaşlar, ergenlik ile beraber yeniden hızlanır. Örneğin bebeğin vücut ağırlığı, ilk altı ayda ikiye katlanır; bir yaşına geldiğinde yaklaşık üç katına çıkmıştır. Büyüme hızındaki bu azalma eğilimi, genel olarak bir önceki yıldan az; bir sonraki yıldan fazla olacak şekilde ergenliğe kadar devam edecektir.
    Ergenlik döneminde büyüme hormonlarının kana karışmasıyla ergenler çok yüksek bir hızla büyüyebilmektedirler. İlk önce, eller ve ayaklar yetişkin boyutlarına ulaşır, daha sonra kol ve bacaklar büyür, gövde en yavaş değişen kısımdır. Bu dönemde ortaya çıkan sakarlığın en önemli nedeni, beden parçalarının büyümeleri arasındaki bu uyumsuzluktur. Ergenler bu dönemde cinsel gelişimlerini de tamamlar ve yeni bir canlı üretebilecek fiziksel yeterliliğe ulaşırlar. Aynı zamanda beyinde de bazı değişiklikler olur.
   İlk yetişkinlikten itibaren potansiyel kaynaklı bedensel büyüme ortadan kalkar. İlk yetişkinlikte beden fiziksel açıdan en sağlam ve en iyi çalışan bir dönemini yaşamaktadır. Ancak, bedendeki değişimler geçen zaman boyunca devam etmektedir. Orta yetişkinlikte, yavaş yavaş tüm alanlarda bir duraklama görülür. Ellili yaşlardan itibaren fiziksel güç kayıpları hissedilmeye başlanır, şeker hastalıkları, damar hastalıkları gibi kronik rahatsızlar başlar. Hormonal değişimler sonucu kadınlarda yumurta üretimi durur, erkekler ise miktar ve kalitesi azalmakla birlikte yaşamlarının sonuna kadar sperm üretebilirler. İleri yaşlılıkta organların işlev kapasitelerinde azalma ortaya çıkar ve kimi bireylerde boy kısalması görülebilir.
   Hareket (motor) gelişimi, insanların dengeli ve koordineli hareketleri yapabilir hale gelmeleri ve zaman boyunca hareket becerilerindeki değişimleri kapsar. Hareketler kullanılan kas gruplarına dayalı olarak sınıflanır; büyük kas hareket becerileri, yürüme, zıplama, merdiven inip çıkma gibi uzun kasların kullanımını; küçük kas hareket becerileri ise çizme, hamurla oynama, kaşık kullanma, düğme ilikleme gibi kısa kasların kullanımını içerir. Bazı hareketler ise her iki kas grubunun beraber kullanımını gerektirir, topla oynamak gibi. Pek çok hareketin gelişimi büyük kaslar düzeyinde başlar ve zamanla küçük kasların da kullanılabilir hale gelmesiyle incelir. Top ile oynayan bir çocuğun 1.5 yaşındaki ve 15 yaşındaki halini gözümüzde canlandırdığımızda bu akışı fark edebiliriz. 1.5 yaşında kocaman ve hafif bir topu gövdesinden de güç alarak iki koluyla atan çocuk, 15 yaşına geldiğinde parmaklarıyla topu kavrayıp sürebilir hale gelecektir.

İNSAN GELİŞİMİ


                                                            
      Fiziksel Gelişim; Gelişimin kalıtsal temellerini içerir. İnsan vücudunun büyümesi, motor gelişim, vücut ve duyu sistemlerindeki değişiklikler, cinsel gelişim, sağlık, beslenme, uyku gibi fiziksel gelişimle ilgili süreçleri kapsar.           
     Zihinsel Gelişim; Düşünme, öğrenme, hatırlama, yargıda bulunma, problem çözme ve iletişimle ilgili bütün bilişsel süreçlerdeki değişimleri içerir. Zihinsel gelişime etkileri nedeniyle kalıtımsal ve çevresel etkenler de zihinsel gelişim süreci kapsamında ele alınır.
     Duygusal Gelişim; Bütün olarak insanda duygu gelişimini kapsar. Sevgi, bağlılık, güven, güvenlik duyguları bu bütün içinde yer alır. Benlik ve özerklik gelişimi, duygusal rahatsızlık stres ve tepkisel davranışlar da duygusal gelişim süreçleri içindedir.
    Sosyal Gelişim; İnsanın sosyalleşme sürecini, ahlak gelişimini, yaşıtlarıyla ve aile üyeleriyle ilişkilerini içermektedir. Sosyal gelişimin evlilik, anne baba olma, çalışma, mesleki roller ve iş yaşamı gibi çeşitli yönleri de sosyal gelişim süreci içinde yer alır.

   İnsanların yaşamları boyunca geçirdiği bu değişimler, insanın gelişim süreci dediğimiz akışı oluşturur. Geçen zaman, gündelik hayatta bize bu değişimlerin en önemli nedeni olarak gözükse bile, aslında yaşın artması hiçbir şeyin nedeni veya açıklaması değildir. Gelişim sürecini incelerken, hem bireylerin zaman içinde geçirdikleri bu değişimleri belirtmek ve hem de bunların neden ve nasıl olduğunu açıklamak gerekir.

   Gelişim, döllenmeden ölüme kadar, tüm yaşam boyunca devam eden bir değişim süreci olarak tanımlanmaktadır. Bu değişim sürecinin dönemlerini doğum öncesi, bebeklik, ilk çocukluk, orta çocukluk, ergenlik, ilk yetişkinlik, orta yetişkinlik ve ileri yetişkinlik (yaşlılık) ve ölüm olarak 9 bölümde inceliyoruz.

     Yaşamın ve Canlılığın Temelleri
    İnsan bir canlıdır ve biyolojik açıdan bütün diğer canlılar gibi, canlılığın sürdürülmesi temel amacına bağlı olarak kendini çoğaltan bir varlık olarak kabul edilebilir. Memeli sınıfına giren bir tür olarak insanlar için yaşam, dişilerdeki yumurta hücresi ile erkeklerdeki sperm hücresinin birleşmesi demek olan döllenme ile başlar.

   İnsanlarda, yumurta üretme olgunluğuna erişmiş dişi, 26-28 günde bir(menstruasyon) yumurtalıklarından bir yumurta hücresi (ovum) salgılar. Bu hücre fallop kanallarından biri yoluyla rahime doğru ilerler. Bu ilerleyişi fallop kanallarının yüzeyindeki ince kirpiksi tüycükler sağlar. Eğer döllenmez ise yumurta birkaç saat içinde ölür. Cinsel birleşme ile dişinin vajinasından içeri giren sperm hücreleri, rahim boynundan rahime ve oradan da fallop kanallarına doğru ilerler. Spermlerin ilerlemesini ince uzun kuyruklarının hareketi sağlar. Yumurta hücresi spermler tarafından sarılır. Fakat ancak bir tanesi yumurta hücresinin içine girebilir ve böylece döllenme gerçekleşmiş olur.

    Döllenme, fallopi kanallarında gerçekleşir. Döllenme sonucunda oluşan organizmaya zigot adı verilir. Zigot adını verdiğimiz bu oluşum, hem kalıtımsal ve hem de çevresel etmenlere bağlı olarak gelişip değişir. Böylece doğum öncesi gelişim süreci başlamış olur.
   Doğum öncesi gelişme, üç safhada incelenmektedir. Her safhada gelişen organizma yapısal ve niteliksel olarak birbirinden farklıdır.
   Döllenmeden sonraki ilk 2 haftayı kapsayan Germinal safhada zigot, fallop kanalları boyunca hücresel olarak bölünerek ilerlemeye devam eder ve rahime inerek rahim duvarına tutunur. Zigot, rahim duvarına yerleştikten sonra, hem hücre sayısını arttırır ve hem de giderek özelleşen hücre grupları oluşturarak gelişimini sürdürür. 

   İkinci hafta ile 8. Hafta arasında yer alan bu safhanın sonunda artık embriyon olmuştur.   Bu ikinci safhaya embriyonik safha denilir, organizmanın anneyle alışverişini sağlayan plasenta, göbek kordonu ve amniyon kesesi gibi yapılar oluşmaya başlamıştır. İkinci aydan itibaren, rahimde yaşayıp gelişebilmek için tüm yapılarını tamamlayan bu organizma fetüs adını alır ve 3. aydan doğuma kadar olan bu süreye fetal safha denilir. Bu safha ile beraber artık tüm hücre grupları özelleşmiş, yerleşmiş ve yapısal bir değişiklik olmaksızın gelişmeye başlamıştır.

   Doğum öncesi dönemdeki gelişmeler üç aylık zaman birimleri halinde ele alınır. Birinci üç ayın son ayıyla beraber gelişen organizma fetüs halini aldığından orta ve son üç aylar fetal safhanın içinde yer alır. İnsanlarda gebelik süresi (bir diğer ifadeyle döllenmiş hücrenin dış dünyada yaşamaya hazır hale gelmesi için geçen süre) 266 gün veya 38 haftadır. Ancak döllenme zamanı çoğu durumda net olarak bilinemediği için, son adet tarihinden itibaren ölçülür ve 280 gün ya da 40 hafta olarak hesaplanır.

    İlk üç aylık dönemin sonunda, fetüsün boyu 7,5 cm ve ağırlığı 2,8 gr. kadardır. Bu dönemin ayırt edici özelliği temel  yapıların oluşumudur. İlk üç aylık dönemin sonunda, belli başlı organlar ve organ sistemleri ve beden parçalarının temel yapısı tamamlanmış ve ilkel organlar işlev görmeye başlamıştır.

    İkinci üç aylık dönemin sonunda ise, fetüsün boyu yaklaşık 35.5 cm. ve ağırlığı 500 gramdan biraz fazladır. Bu dönemin ayırt edici özelliği hızlı büyüme ve olgunlaşmadır. Dördüncü aydan itibaren kalp atışları dinlenebilir ve fetüs dönme, yuvarlanma gibi hareketleri yapabilir.

   Üçüncü üç aylık dönemde yağlanma artar, hatlar yuvarlaklaşır. Fetüs artık dışarıdan gelen seslere tepkiler verir ve çok daha hareketlidir. Tamamen insan görünümüne kavuşmuştur. Yaklaşık 51-52 cm boy ve 3.400 gr. ağırlık ile doğum beklenir.

   Doğum süreci, anne ve bebeğin işbirliği ile gerçekleşen üç aşamalı bir süreçtir. Fetüs bir süre önce, başı rahim ağzına gelecek şekilde ters dönmüştür. Doğumun başlamasıyla rahim kasılmaları giderek artacak ve böylece bebek annenin vücudundan dışarı çıkacaktır. 

   

ERGENLİK NEDİR?

   Ergenlik, bireyin gelişim süreci içerisinde çocukluk döneminin bitişiyle beraber sözü edilen dönemin başlangıcından fizyolojik olarak erişkinliğe ulaşıncaya kadar geçen bir gelişim dönemidir. 13-22 yaşlar arasını kapsar. 
   Unesco’nun tanımına göre ise; bireyin, öğrenim gördüğü ve hayatını kazanmaya çalıştığı için ekonomik bağımsızlığına kavuşamadığı ve medeni durum olarak da evli olmadığı bir gelişim dönemdir.
   Ergenlik dönemi çocuklukla yetişkinlik arasında bir geçiş dönemini oluşturur.
   Bu dönemde ergenler sınırları test etmeye, yeni şeyler denemeye, risk almaya hazırdırlar, yeni her şey onlar için ilgi çekicidir.
   Ergenlik dönemi beyinde en hızlı değişimlerin ve gelişmenin olduğu ikinci kritik dönemdir. 
    Ergenler risk almaya yatkındırlar, bu onların bireyselleşme, kendilerini keşfetme sürecinde işlevsel bir özelliktir. Bu dönemde sosyal kabul diğer tüm kriterlerin önüne geçer. Bir ergene sigara içmenin ya da madde kullanımının zararlarını anlattığınızda bu maddeleri denemesine  engel olamazsınız. 
    Ergen beyni akran baskısının neden olduğu stres ile baş etmekte zorlanır.  Bu yüzden ergenlik döneminde  sağlıklı ilişkileri kurulması oldukça önemlidir. Güvenli ortamlar oluşturmak bu zorlu dönemin atlatılmasına yardım eder.
    Ergenlerin stres ile baş etme konusunda duygusal dayanıklılığını güçlendirebilmek için 
- Stres yaratan durumları belirlemek
 -Strese verilen tepkileri belirlemek
-Stresle mücadele için beceriler geliştirmek

- Geliştirilen bu becerileri denemek 

  Ergenlik zorlu bir süreç; bu nedenle ergenlik döneminde sosyal ve duygusal becerileri desteklemek ayrı bir önem kazanmaktadır. Bu dönemin sorunsuz atlatılmasında ebeveynlere büyük sorumluluklar düşmektedir. Anne ve babanın, bu süreçteki doğal, fiziksel, zihinsel, duygusal, ruhsal ve sosyal gelişim basamakları hakkında bilgi sahibi olarak, ergenin öncelik ve ihtiyaçlarına duyarlı olmaları temel görevlerindendir. Kontrollü bir disiplin anlayışı ve fazla esnek olmayan kurallar ile koruyucu, tutarlı  yaklaşımlar en doğru tutum olacaktır.
  Bu dönem üç alt döneme ayrılmaktadır.

1. Erken Ergenlik (12-14 yaş)

   Erken ergenlik dönemi,
hormonal sistemin aktif hale gelmesi ile başlar. Bu değişime paralel olarak fiziksel ve zihinsel değişimler de hızlanır. Özellikle bedendeki hızlı değişim bu dönemde fark edilebilir . Hormonlardaki değişim beyni de doğrudan etkiler ve duygu, davranış ve bilişsel işlevlerde belirgin değişimler başlar. Ergen, otoriteye daha çok karşı gelebilir, sınırlarını test eder. Kimlik ve ait olma konuları gündeme gelmeye başlar. Zaman algısında değişiklikler olur. Kendini daha çok sıkışmış hissedebilir, beklemekte güçlük çekebilir. Anne babasından daha çok arkadaşları ile zaman geçirmeyi tercih eder.  Ergen, ev ortamında da odasında yalnız kalmayı, müzik dinlemeyi daha çok sevmeye başlar. Cinsel fanteziler, düşler ortaya çıkar. Erken ergenlik döneminin son bölümüne doğru cinsel dürtüler çok güçlenebilir. Riskli uğraşlara ilgisi artar. Sigara, alkol ve madde kullanmayı deneyebilir. Çoğunlukla uyumsuz, öfkeli ve alıngandır.

   
   2. Orta Ergenlik (14-17 yaş) 
   Orta ergenlik dönemi, ergenin yaşadığı bu değişime yavaş yavaş alışmaya başladığı bir dönemdir. Öfkesini kontrol etme yöntemlerini keşfetmeye başlar. Bu dürtüler, kimlik arayışına, kendini ve sınırlarını keşfetmek için çeşitli denemeler yapmasına yardım eder.  Hemen her konuda fikri her gün değişebilir. Daha bağımsız olmak ister; rol model olarak aldığı kişi ve arkadaşlar ile daha fazla zaman geçirme eğilimindedir. Kendine ait dünya görüşü ve değer yargılarının şekillenme sürecinde birey dengesizlikler gösterebilir. Bazen tüm bu konularda anne baba ile zıtlaşma çok yoğun yaşanabilir. Bu çatışmaların temelinde, bireyselleşme isteği yatmaktadır.

    
   3. Geç Ergenlik (17-19 yaş) 
   Geç ergenlik dönemi, ergenin değişen bedenine ve beynine, dolayısıyla da duygusal ve de dürtüsel yoğunluğa alıştığı dönemdir. Bu dönem, büyümenin ve değişmenin yavaşladığı yıllardır. Dürtülerini kontrol edebilmeyi öğrenir. Cinsel deneyimler başlar. Bilişsel gelişime bağlı olarak soyut kavramlar daha iyi anlaşılır. Dürtüler, duygu ve düşünceler anlamlı bir bütün içinde yer bulabilir. Diğer bir deyişle, kimlik ve görüşler iç tutarlılık kazanmak ile birlikte; yavaş yavaş sabitleşir. Cinsel kimlik, akademik beklentiler, yaşam amacı daha net olarak ifade edilebilir hale gelir. Ergenin kendi sınırlarını keşfetmeye başlaması, neyi iyi yapabildiğini, hangi alanlarda becerikli olamadığını fark etmesi ergenlik döneminin sonunun yaklaştığının habercisidir.
   
    Sağlıklı bir gelişim, okul başarısını arttırıyor;
    Bedensel ve psikolojik olarak sağlıklı olan ergenlerin okul başarısı bu süreçten ya hiç etkilenmiyor ya da en az düzeyde etkileniyor. Gençlerin bedensel olarak sağlıklı olmaları için bu dönemde sağlıklı beslenme ve spor yapmaya yönlendirilmeleri gerekir. Bunun yanında onların geçirdikleri bedensel ve psikolojik değişimi anlayışla karşılayıp, onlara destek olarak, güç vererek ve yardımcı olmaya çalışarak psikolojik açıdan sağlıklı bireyler olmalarına katkı sunabiliriz.
    Bedensel ve psikolojik açıdan sağlıklı, sosyal ilişkileri normal ergenler, okul başarısı konusunda da hiçbir problem yaşamadan bir üst evre olan yetişkinlik evresine doğru ilerleyebiliyor. Ergenlik dönemi, her çağda farklı şekillerde kendini gösteren  bir dönemdir. Bu nedenle her anne-baba, çocuklarının bu dönemde yaşadıklarını anlamak için fazladan çaba harcamalı ve çocuklarının sağlıklı bireyler olarak yetişmeleri için mücadele etmelidir.
     Anne babadan sonra çocuğun becerilerinin ve yeteneklerinin gelişmesinde rol alan en önemli yer okuldur. Çocuğun yaşamının büyük bir kısmı okulda geçer. Buna rağmen, ailenin konumu, eğitimi, sosyo-kültürel özellikleri çocuğun gelişiminde okuldan daha önce gelir. Ancak, ergenin arkadaşlıkları, başarıları ve sorunları okulda şekillenir. Okuldaki problemler tespit edilip çözümlenmesi için adımlar atılmalıdır. Bu aşamada okul aile beraberce çalışmalıdır.

    

20 Mart 2020 Cuma

NOT ALMA YÖNTEM VE TEKNİKLERİ


   Yaşadığımız yüzyıl bilgi ve teknoloji çağıdır. Bu nedenle insan hayatını planlamalı ve işlerini düzenlemelidir. Okuduğumuz kitaplar veya dinlediğimiz konuşmalar bize araştırmalarımızda kaynak olabilir. Bundan dolayı okuduğumuz ve dinlediğimiz bilgileri not almalıyız. İnsan okuduklarını ve dinlediklerini kısa bir süre sonra unutur. Bilgiyi saklamanın ve ilerde hatırlamanın tek yolu not alma ve bu bilgileri yeniden gözden geçirmektir.
   Not alma, okuduğumuz veya dinlediğimiz bir konuşmada geçen atasözü, beyit, cümle veya dizeyi; beğenimiz bir düşünce, hayal duygu ve olayın bir yere yazılmasıdır. Aslında anımsanmak istenen unsurun kısaca bir yere yazılmasıdır. Ancak “bir yere yazmak” sözünden gelişi güzel bir köşeye yazmak anlaşılmamalıdır. Düzenli bir biçimde kayıt altına alınması anlaşılmalıdır. Özellikle derslerde, kitapta bulunmayan ve öğretmenin eklediği önemli yerleri kısaca kaydedilmesidir. Bunu yaparken kişinin ana düşünceyi iyi özümsemesi ve doğru not alması önem taşımaktadır. Her bilim alanının tanınmış ve uzaman kişileri mevcuttur. Bu bilim alanında uzman olan kişilerin kendilerine özgü bir takım görüş ve tespitleri mevcuttur. İşte not alma yöntemini kullanarak bu kişilerin beğendiğimiz söz ve düşüncelerini yazabiliriz. İnsanın hafızası her bilgiyi uzun süre saklayamayacağı için almış olduğu bu notlar bizim hazırlayacağımız ödev veya sunumlarımıza ışık tutabilir. Yapacağımız not alma girişimi bizleri dinleme sırasındaki edilgen durumumuzu aktif hale getirmemizi de sağlayacaktır. Almış olduğumuz bu notların daha sonra tekrarı ise kalıcı öğrenmenin gerçekleşmesine sebep olur.

     Ders Çalışma Programı Hazırlama Yolları

    Öğrenciler ders programlarını kendileri hazırlamalıdırlar . Çünkü her öğrenci farklı niteliklere sahip olduğundan dolayı bir ders programının herkese uygulanması mümkün değildir.  Kendine ait bu nitelikleri sadece birey kendi bilebilir. Bu sebeple ders programına uymak isteyen öğrencilerin kendi ders programlarını kendilerinin yapması önerilmektedir. 

    Ders Programı Hazırlarken Kendinizi Tanıyın
   Ders programı hazırlayan öğrenciler öncelikle hangi saatlerde ders çalışmak için verimli olduğunu, hangi saatlerde enerjik olduğunu, hangi saatlerde uyuyup, hangi saatlerde yemek yediğini belirlemelidir. Ayrıca hangi dersi hangi saatte çalışırken daha fazla verim aldığını belirleyerek kendine uygun bir program hazırlanması gerekmektedir.

    Ders Programı Hazırlarken Benzer Dersleri Arka Arkaya Koymayın
   Benzer derslerin arka arkaya koyulması sonucunda bilgiler karışabilir. Ders çalışma planında sayısal + sözel + sayısal şeklinde olmalıdır. (Matematik + Edebiyat + Fizik )Bir ders çalışma süresi 20 dakikadan az olmamalı ve 40 dakikadan uzun olmamalıdır. Her dersin sonuna 10 dakikalık dinlenme süreleri koyulmalıdır. Bu dinlenme süreleri bilgilerin öğrenilmesi ve sindirilmesi için önemli bir yere sahiptir. Ayrıca bu dinlenmeleri ödül olarak koyulması öğrencinin çalışma isteğini arttıracaktır.

Ders çalışma programı nasıl hazırlanır? 

    Türkçe dersinin olduğu günlerde mutlaka dil bilgisi çalışılmalıdır. Her öğrenci için olmazsa olmazımız ise her gün düzenli olarak çözeceğiniz paragraf ve problem sorularıdır.  En az 20 tane paragraf + 10 problem sınava hazırlık süresince olmazsa olmazımızdır. Ders çalışma programı kişiye özel olarak hazırlansa da sizi en iyi tanıyan yine sizsiniz. Bu yüzden derslerde eklemeler yapabilir, günleri değiştirebilirsiniz. Ancak genel olarak üniversite sınavına hazırlanan bir öğrenci günde 3 ders çalışırsa daha fazla konu ilerletmiş ve soru çözmüş olacaktır. Hedeflediğiniz soru sayısına ulaştığınızda ise kendinizi ödüllendirmeyi unutmayın.

    Öncelikle kendinizi tanıyın. Hangi saatte enerjiksiniz, hangi saatte ders çalışma sizin için verimli oluyor, kaçta uykunuz geliyor, yemek saatleriniz nedir?, hangi dersi kolay yada zor anlıyorsunuz, arkadaşlarınıza ne kadar zaman tanımalısınız, seyrettiğiniz filmler, ailenizle geçireceğiniz vakitlerin hepsini düşünün ve bir kağıda yazın. Bunu haftalık olarak yapın. Hangi gün kime ve neye ders dışında zaman harcadığınızı bilin.

    Ders çalışma programınızı haftalık olarak düzenleyin. Haftanın her günü ne yapacağınızı yazın.
    Ders çalışma programında o gün içinde okulda gördüğünüz derslere tekrar saatleri ayırın. Bir sonraki günün derslerini de gözden geçirecek şekilde planlayın. Örneğin salı günü okuldan çıktınız. İlk sıralara o günkü derslerin tekrarını koymanızda fayda görüyorum. Sonraki aşamada Çarşamba göreceğiniz dersleri alın. Böylelikle aynı derse iki gün içinde (Okulda öğretmenin de anlattığını hesaba katarsak) üç defa tekrar yapmış oluyorsunuz.
    Ders programında çalışacağınız dersin kaçta başlayacağını ve kaçta biteceğini yazın. Ancak bunu uygularken esnek olmaya özen gösterin. Diyelim ki matematik çalışıyorsunuz. 40 dakika zaman yediniz. Ama yetmedi. 50 dakika oldu. Önemli değil. O günkü kalan derslerinizi 10 ar dakika ötelemelisiniz.
    Öğrenciler ders çalışma programlarında zorlandığı derslere genelde çok yer vermediklerini görüyorum. Yanlış bir alışkanlık. Aksine zorlandığınız derslere öncelik vermelisiniz. Ve zamanı biraz daha uzun tutmalısınız. Bu derslerden kaçmak yerine çevrenizdeki olanakları kullanmayı da programlamalısınız. Örneğin matematikte zorlanıyorsanız daha iyi anlayan bir arkadaşınızdan destek almaya çalışın, öğretmeninize gitmekten çekinmeyin. Yardımcı kaynaklar alarak konuyu farklı açılardan öğrenmeye çalışın. Olduğu kadar yapın. Bunu yapmadığınızda, dünyanın en iyi programı size hiçbir faydası olmayacaktır.
   Mutlaka her ders çalışma sonunda 10 dakika dinlenme koyunuz. Bu dinlenme aralıkları bilgilerin sindirilmesi açısından önemli. Bu dinlenme aralıklarını kendinize ödül olarak sunun.
   

DERS ÇALIŞMA



      1. Etkili ders çalışma: Temel olarak ders çalışma sırasında öğrenmenin maksimum yoğunluklu olduğu çalışmadır. Bu şekilde zorlandığınız konuları daha iyi öğrenir ve öğrendiklerinizi geç unutursunuz. Etkili ders çalışma teknikleri ise öğrenmenin en üst düzeye çıkarılması için uygulanan tekniklerdir.   
      2.Verimli ders çalışma: Etkili çalışma ile benzerdir. Temel olay öğrendiğiniz bilginin çalıştığınız süreye olan oranını yüksek tutmaktır.
Bazı öğrencilerin daha az çalışarak daha fazla başarılı olmasının zekâ gibi etkenlerin yanında asıl etken nasıl çalışacağını bilmesidir. Önemli olan hem etkili hem de verimli ders çalışmaktır.

               Verimli Ders Çalışma;
    Kişinin ders çalışması sonucunda maksimum derecede verim almasını sağlayan çalışma yöntemidir. Çok çalışmanın bir anlamı yoktur, önemli olan verimli çalışmaktır. Önemli olan ders çalışma sürenin uzunluğundan çok, bu çalışma sonucunda elde edilen başarıdır. O zaman ders çalışma ve başarı aynı anda değerlendirilmelidir.
   Verimli ders çalışma yollarını öğrenmek isteyen öğrencinin, önce bu yönde olumlu alışkanlıklar kazanmaya kararlı olması gerekir. Sonra ders çalışmasını aksatan ya da kolaylaştıran alışkanlıklarının bir listesini yapmalıdır. Bir yandan listede bulunan ders çalışmasını aksatan alışkanlıklarını bırakmaya çalışırken, öbür yandan da kolaylaştıran alışkanlıklarını pekiştirmek için çaba göstermelidir. Bu bir süreçtir. Ne kadar süreci kişiye bağlıdır.

     Öğrencilik yaşamının önemli bir parçası dersler ve ders çalışma gerekliliğidir. Bu dönemde bizden istenen tek şey derslerimizden başarıyla geçmektir.  Bu da ancak düzenli bir çalışma alışkanlığıyla olur.  

             Verimli çalışmayı etkileyen faktörler:
     Zamanı doğru yönetebilmek: Zamanı iyi değerlendirememenin en önemli sebeplerinden biri başarısızlık korkusudur.
   Çalışmalarımızdan verim alabilmek için bizi engelleyen mükemmeliyetçilik eğilimlerimizi kontrol altına almalıyız.

   Dikkati toplayabilmek ve çalışılan konuya yoğunlaşabilmek: Dikkatimizi dağıtan birçok etmen vardır. Kafamızı meşgul eden kişisel sorunlarımız, bedensel yorgunluk, fiziksel hastalık, çalışma ortamının kimi özellikleri, karmaşık bir örgüde sunulan bilgiler ve performans kaygısı, bunlar içinde sıkça rastlanan problemlerdir. Verimli çalışabilmek için dikkat dağıtan bu tür etmenleri en aza indirmemiz gerekir.

   Motivasyona sahip olmak: Kişi neyi, niçin çalışması gerektiğini bilmelidir. Hedeflerin varlığı çalışma isteğini artırır. 

   Öncelik sıralaması yapabilmek: Bazen çalışılması gereken konular birikir. Hangi konudan başlayacağımızı bilemeyiz. Bu noktada yapılması gereken bir plan hazırlamaktır. Önce hangi konuyu çalışacağımızı bilirsek çalışmaya başlamamız o kadar kolaylaşır.

    Nasıl verimli çalışılır?

     1.Çalışmaya başlamadan önce dinlenin.
     2.Çalışma ortamını kendinize göre düzenleyin. Telefon,tablet vs ulaşamayacağınız yere kaldırın
     3.Zamanınızı iyi değerlendirmek için iyi planlanmış bir program yapın. 
     4.Çalışacağınız konuyu alt başlıklara ayırın. Çalışmaya her oturuşunuzda en azından bir basamağı tamamlayın. 
     5.Uzun süre ara vermeden çalışmak iyi bir fikir değildir. Dikkatin belli bir zaman sonra azalmaya başlayacağını unutmayın. 40-50 dakikalık dönemler halinde çalışın ve aralarında 10-15 dakikalık molalar verin.
     6.Zorlandığınız kısımları parçalara bölerek çalışmayı deneyin. Her parçayı çalıştıktan sonra tekrar ederek pekiştirin. 
    7.Size zor gelen ya da sevmediğiniz konuları çalışmak için en verimli saatlerinizi ayırın.
    8.Çalışırken hayallere daldığınızı ve konudan uzaklaştığınızı fark ederseniz, önce hayalinizi ertelemeyi deneyin. 
    9.Çalışırken çok sık ya da çok uzun süreli dalıp gitmeler yaşıyor ve konudan koptuğunuzu fark ediyorsanız, kısa bir mola verin. Kalkın, bir bardak çay alın, biraz hareket edin ve çok uzatmadan masanın başına geri dönün.
   10.Not tutarak çalışmayı deneyin. Not tutmak, çalışılan konuya karşı ilginin dağılmaması ve bilginin akılda kalması açısından oldukça etkili bir yöntemdir.
   11.Okuma yaparken önemli yerlerin altını çizin ve gerektiğinde yanlarına eklemeler yapın. 
   12.Çalışma sonrasında motivasyonunuzu artırmak için kendinizi ödüllendirin. 

   

    ETKİLİ DİNLEME YÖNTEM VE TEKNİKLERİ

    İletişim aslında iki kişi arasında meydana gelen mesaj alışverişidir. Bu süreçte alıcı ve verici taraflar önemlidir. Mesajın doğru iletilebilmesi için iki tarafında bu süreçte yer alması gereklidir. Bilgi edinebilmek, eleştirebilmek ve değerlendirme yapabilmek için belli bir dinleme düzeyine ve alışkanlığına ulaşmak gereklidir. İşte bu sözü edilen tüm faktörlerin birbirleriyle yaptıkları bu sürece iletişim süreci denir.
     İnsanın iradesi dışında duyduğu seslere işitme denir. Dinleme ise işitmenin bilinçli olarak yapılmasıdırİletişim sürecinde karşımızdakileri dinleyip anlayabilmemiz için şunlara dikkat edilmelidir.    
 1. Konuşmacıya bakılmalıdır: Dinlediğimizin ilk belirtisi öğrencimizin yüzüne bakmamızdır. Konuşmamızı vücut diliyle bütünleştirmemiz anlatımımızı daha güçlü kılacaktır.
          2. Konuşan kişinin sözü kesilmemeli: Konuşmacının konuşmasının sık sık kesilmesi, sözünün bitmeden kesilmesi anlattıklarının önemsenmediği hissini yaratabilir. Konuşmacının anlattıklarından katılmadığınız noktaları konuşmanın sonunda dile getirmelisiniz. Konuşmacının konuşması sonuna kadar dinlenmediğinde verilmek istenen mesaj doğru anlaşılmaz.
         3. Dinleme esnasında bütün dikkat, anlama üzerinde yoğunlaştırılmalıdır: Eğer dinleyici gerektiği şekilde dinlerse unutması o kadar daha azalır. Dinleyicinin anlama gücünü arttırabilmesi için anlama niyetiyle dinlemeli ve konuşmacıyı gözleriyle takip ederek dinlemeye kendini vermelidir.
        4. Dinleyicinin öncelikle konuşmacıyı ne sebeple dinlediğini bilmesi gerekir. Dinleyicinin konuşmacının gayesini anlaması ve buna göre dinlemesi gereklidir. İletişim sürecinde dinleyicinin ihtiyacını dikkate almadan konuşma yapan konuşmacı dinleyiciyle fikir ayrılığına düşebilir. Bu nedenle dinleyici grubunu iyi analiz etmemiz ve konuşmamızı buna göre hazırlamamız gerekir.
       5. Dinleme sürecinde dinleyicinin ruh hali de önem taşımaktadır. Dinlemeye hazır olmayan kişi dinleme sürecinde başarılı olamaz. Konuşmacının anlaşılması zorlaşacaktır.
       6. Dinleyicinin konuşmacının anlatacağı konuya ve kişiye ön yargılı olmaması konunun tam anlamıyla anlaşılmasını sağlayacaktır. Bunun için iyi bir dinleyici olmanın tek şartı konuşmayı sonuna kadar dinlemek ve ona göre bir değerlendirme yapmak gerekir. Konuşma sonuna kadar dinlenildiği zaman verilmek istenen mesaj doğru alınacaktır.
      7. Dinleme sırasında anlatılanların belirli aralıklarla özetlenmesi gerekir. Böylece konuşmacı bir konuyu bitirip diğer konuya geçmeden önce anlattıklarının tam anlamıyla anlaşılmasını sağlar. Böylece hem yanlış anlaşılmayı ortadan kaldırır hem de dinleyicinin güvenini kazanır. Buna dikkat ederse konuşmacıda rahatlamış olur.
      8. Konuşma sürecinde anlaşılmayan yerlerle ilgili soru sorabilme imkânı dinleyiciye verilmelidir. Tabii ki bu sorunun zihinde belirdiği an yapılmamalıdır. Dinleyici sormak istediği soruları not almalı, konuşmanın sonunda bu soruları yöneltmelidir. Konuşmanın daha iyi anlaşılabilmesi için ve mesajları daha anlaşılabilir hale getirecek sorular sormalıyız.
     9. Sözlü anlatının başarılı olabilmesi için konuşmacının ve dinleyicinin bu iletişim sürecinde istekli olmaları gerekir. Konuşma isteği veya dinleme isteği taşınmaması iletişim sürecini zora sokacaktır. İletişim süreçlerinde karşımızda bulunan kişileri dinlemede yetersiz olmamız en büyük problemdir.